Genetiği Değişmiş Organizmalar
İnsanlar binlerce yıldır organizmaları kendi yararlarına kullanmakta ve değiştirmektedirler. Tarihi belgelere göre birçok medeniyet yaklaşık MÖ 2000 yılından beri biyoteknolojiyi uygulamıştır. Biyoteknolojinin klasik uygulaması; tarımın başlamasından sonra yapılan bitki ıslah çalışmalarıdır. Mikroorganizmaların fermentasyonundan yararlanılarak yapılan ekmek, peynir, yoğurt, şarap, bira, sirke üretimi bu uygulamaların tarihte ilk adımlarıdır. Bugün yediğimiz mısır, mandalina, greyfurt, elma çeşitleri ıslah yoluyla genetik değişiklik yapılarak üretilmiş besin maddeleridir. Bitkilerin genetik yapılarındaki çeşitlilikten faydalanılarak istenilen tipte ürün yetiştirilebilir.
Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar Nedir?
Genetiği değiştirilmiş Organizma (GDO)','Değiştirilmiş Canlı Organizma' ya da ‘Transgenik Organizma';biyoteknolojinin kullanımıyla elde edilen genetik materyal kombinasyonlarına sahip yaşayan organizmalardır. GDO ların buluşunun temelinde dünyadaki açlığa ve hastalıklara çare bulunması amacı yatmaktadır.
Genetiği değiştirilmiş yiyecekler, GDO lardan olup, genetik yapıları onlara istenilen bir özelliği kazandırmak amacıyla rekombinant DNA ya da gen bölünmesi işlemiyle değiştirilmiş ekinlerden üretilen yiyeceklerdir. Zararlılarla mücadelede, ürünün tadını ve görünümünü değiştirmek, taşıma, depolamaya uygunluğu ve besin değerini arttırmak amacıyla gen transferi işlemi uygulanmaktadır. Hayvanlarda da daha fazla et verimi sağlanması veya sütlerinde, insan sağlığına yararlı özel protein içeriklerinin elde edilmesi gibi hedefler söz konusudur.
Bugün tükettiğimiz ekmek ve diğer hamur işleri, yumurta ürünleri, süt ve süt ürünleri, hayvan yemleri, şeker, çikolata gibi bazı işlenmiş yiyecekler, meyve suyu, şarap, bira gibi bazı işlenmiş içecekler tamamen genetiği değiştirilmiş gıdalar olmasalar da bu gıdaların içindeki bazı maddeler ( özellikle koruyucu katkı maddeleri) genetik çalışmalar sonucu üretilmişlerdir.
Bütün dünyada genetiği ile oynanmış pek çok ürün bulunmaktadır. Mısır, domates, patates, pirinç, soya, buğday, kabak, bal kabağı, ayçiçeği, yer fıstığı, bazı balık türleri, kolza, kasava, papaya bunların başlıca ve yaygın olanlarındandır. Bunların dışında çalışmaların devam ettiği ürünler; muz, ahududu, çilek, kiraz, ananas, biber, kavun, karpuz, kanola gibi ürünlerdir. Mısır ve soya, genleriyle oynanmış ilk bitkilerden olduğu için bu bitkilerden üretilen yan ürünlerin kullanıldığı bütün ürünler GDO lu olma riski taşımaktadır: mısır ve soyadan üretilen yağ, un, nişasta, glikoz şurubu, sakkaroz, fruktoz içeren gıdalar günlük tüketim maddeleri arasında yer almaktadır. Bisküvi, kraker, pudingler, bitkisel yağlar, bebek mamaları, şekerlemeler, çikolata ve gofretler, hazır çorbalar, mısır ve soyayı yem olarak tüketen tavuk ve benzeri hayvanlardan elde edilen gıdalar ve pamuk GDO lu olma riski taşıyan gıdaların başında gelmektedir.
GDOların İnsan Sağlığına Etkileri Nelerdir?
Doğal olmayan, yapay yöntemlerle elde edilen bu ürünlerin doğaya ve insan sağlığına ne gibi etkilerinin olduğu halen araştırılmakta ve tartışılmakta olan konulardır. GDO lu bitkiler, doğada yetişen diğer bitkilerden farklı olarak, genomlarında kendi türlerine ait olmayan genleri taşıdıklarından, bu bitkilerin yetiştirildikleri ülkelerde başta sağlık olmak üzere, çevre ve sosyo-ekonomik yapı üzerinde önemli riskler söz konusu olmaktadır.
Avrupa Birliği ülkelerindeki yoğun kamuoyu endişelerini gidermek amacıyla,13 AB üyesi ülkeden 65 bilim insanının katılımıyla, 3,5 yıl süren ve 11,5 milyon Euro harcanarak yürütülen ENTRANSFOOD Projesi, halen üretilip tüketilmekte olan genetiği değiştirilmiş ürünlerin, insan sağlığı açısından klasik yöntemlerle elde edilen ürünlerden daha tehlikeli olmadığını ortaya koymuştur. (Kuiper ve ark.,2004)
GDO lu gıdaları tüketen bireylerde yeni oluşturulmuş proteinlere karşı ya da proteinlerle oluşan interaksiyonlar sonucu alerji gelişmesi en sık gündemde olan sağlık riskidir. Bu besin maddelerinin etiketlerine gerekli uyarıların yazılması besin allerjisi olan bireyleri koruma açısından şarttır. Ayrıca GDO lar aktarılan yeni gen ürünlerini ve onlardan kaynaklanan ikincil metabolitleri içerdiğinden, potansiyel bir toksisiteye sahiptir. Bu genlerin kullanımı pestisit (zararlı organizmaları engellemek, kontrol altına almak, ya da zararlarını azaltmak için kullanılan madde ya da maddelerden oluşan karışımlar) kullanımını ortadan kaldırmıştır. Ancak toksinlerin dokularda birikmesi önemli riskler oluşturmaktadır. Fakat uzun dönemde insan sağlığına etkilerine dair yeterli veri henüz bulunmamaktadır.
GDO lu bitkilerin doğrudan ve dolaylı olarak kanserojen etkisinin olabileceği birçok araştırmacı tarafından belirtilmektedir. Herbisidlere dayanıklı GDO'lu bitkilerin bazılarında kullanılan kimyasal maddelerin doğrudan kanser yapıcı oldukları bilinmektedir. Yapılan son çalışmalarda non-hodgkin lenfoma (lenf kanseri) riskini artırdığı ileri sürülmektedir. Başka bir araştırmada büyüme hormonu enjekte edilen ineklerin sütünden elde edilen besinleri tüketen bireylerde meme, prostat ve barsak kanserlerine yakalanma riskinin artırdığı iddia edilmiştir. GDO lu bitkilerde, yeni özellikler kazandırılırken, bitkinin orijinal yapısında bulunan bazı kalite öğelerinde önemli azalmalar olduğu tesbit edilmiştir. Ayrıca günümüzde kullanılan biyoteknolojik tekniklerle bitkilere aktarılan genlerin büyük bir çoğunluğu bakteri ve virüs kökenlidir. Gen aktarımı esnasında GDO lu bitkilerin seçilebilmesi amacıyla antibiyotik dayanım izleme genleri kullanılmaktadır. Bazı araştırmacılar bu genlerin beklenmedik şekilde hastalık yapan bakterilerle birleşebileceği ikazını yapmakta ve geleneksel antibiyotiklerle tedavisi mümkün olmayacak hastalıkların ortaya çıkabileceğini belirtmektedirler. GDO'lu bitki eldesinde uygulanan yatay gen transferi yöntemiyle hayvandan insana geçen ebola, AIDS, Lyme ve deli dana hastalığı gibi benzer hastalıkların sıklığında artış olabileceği düşünülmektedir.
Organizma ve besinler üzerinde yapılacak bu tür gen değişikliklerinin insan sağlığına etkilerinin tam olarak anlaşılması için 50-60 yıl gibi uzun bir inceleme ve gözlem dönemi henüz geçmemiştir. Bu nedenle araştırmalar halen devam etmektedir ve etkileri tamamen ve net bir şekilde saptanmış değildir.
Genetik modifiye gıdaların kanıtlanmış avantajları;
- Bitkilerin parazitlere dayanıklılığı, ürün kaybında azalma,
- Pestisidlerin doğaya zararından kurtulma,
- Tolerans gelişmiş herbisidler (yabani bitkileri öldüren tarım ilacı) nedeniyle ürün kaybını önleme,
- Hastalıklara (mantar, virüs, bakteri) direnç kazanma,
- Soğuğa tolerans kazanma,
- Toprak şartlarına dayanıklılıkta artış,
- Besin içeriğinin zenginleşmesi ve kalitesinde artış,
- Yeni laktobasillerin mide asidine daha dayanıklı, barsak epiteline daha iyi yapışıyor olması nedeniyle probiyotik olarak daha değerli olması,
- Aşılama amacıyla kullanım (patates ve domates ile yenilebilir aşıların birleştirilmesi),
- Hormon (sütle büyüme hormonu) ve diğer ilaçların retiminin sağlanması için aracı yöntem.
GDO ların muhtemel dezavantajları:
- Çevreye verilen zarar, toprak ve su kirliliği,
- Doğadaki canlı dengesini etkilemesi, florada değişim,
- Zararlılarla birlikte zararsız böcek ve mikroorganizmalara etkileri,
- Parazitlere dirençli bitkilere karşı diğer parazitlerinde genetik yapısını değiştirmesi (pestiside dirençli sivrisinek), mikroorganizmalarda değişim,
- Transgenik canlı ile normal canlının melezlerinde istenmeyen özeliklerin gelişmesi,
- Variyabilite ve beklenmeyen sonuçlar,
- İnsan sağlığı için riskleri,
- Yeni laktobasilli yoğurt gibi probiyotiklerin evde maya olarak kontrolsüz ne kadar süre kullanılacağının bilinmemesi,
- Ürün geliştirilmesi ve genetik yapının stabilitesini koruyamaması nedeniyle kontrolde zorluklar, ürünleri protesto eylemlerinin tüketici ve muhtemel üretici için caydırıcı olması,
- Sosyo-ekonomik riskler (pahalılık, tek tip çeşit ve ilaç kullanımı, tohumluğun her yılyenilenmesi, çeşit karışımı)
- GDO lu ürünlerin ticaretinin denetlenmesindeki çözülmesi beklenen sorunlar (patent, doğal transferler, ... vd gibi)
Tarımsal ürünlerde genetik değişime izin veren ülkelerde alt yapısı kuvvetli denetim sitemleri oluşturulmuştur. GDO'lu ürünler uzun süreli denetimlerden geçtikten sonra onaylanmakta ve uygun şekilde etiketlenmektedir. Ülkemizde GDO içerikli gen kaynağı kullanımı yasaklanmış olsa da gümrüklerde gereken denetim yapılamamaktadır. Detaylı analizlerin yapılabileceği laboratuvarların kurulması ve yönetmeliklerin oluşturulması gerekmektedir.
Sonuçta, GDO lu ürünlerin avantajları göz önünde bulundurulduğunda iyi bir çözüm olduğu açıktır. Dezavantajları açısından değerlendirildiğinde çevreye, insan, hayvan sağlığına etkileri gözlemlemek gereklidir ve daha kapsamlı araştırmalara, yeterli zamana ve doğru verilere ihtiyaç vardır.
İnsanlık olarak bir bilim-kurgu filminin içindeki oyuncular gibiyiz aslında ve filmin nasıl biteceği ise şimdilik sadece tahminlerden ibaret.